Evlat Edinme Koruyucu Aile

Evlat edinen annelerin paylaşım alanı. Prosedürler neler ? Neler yaşadık ? Neler yaşıyoruz ?
Cocuklarim kaldı benimle cok sukur rabbim nereye kadar kısmet ettiyse benimle kalacak inş.sonuc kesin belli degil cocuklarin kararina önem verdiler..

Anladım. Ne güzel. Kararın ne ailesinin ne de koruyucu ailenin değil, çocuğun yüksek yararına olacak şekilde verildiğini öğrendim.
Çocuklarınızın yaşını sorabilir miyim..Yani kararlarını bildirebilecek yaştalar sanırım..
 
eşim 25 ben 22 yaşındayım koruyucu aile olabilrmiyiz bilgisi olan var mı??
 
Benimde bir oğlum vardı koruyucu ailelik ettiğimiz..birde ondan bir yaş küçük kendi oğlum vardı..ama ailesi o kadar dengesizdi ki çocuğu rezil ettiler..aslında benim ki biraz daha farklıydı..ben direk sokaktan almıştım çocuğu kimsesizdi orda burda komşuda kalıyordu...ve hiç aklımda yok iken aniden gelmişti hayatıma..komşusu ile babası kimliğini ve çocuğu bırakıp gitmişlerdi bana.ben bir müddet baktıktan sonra babasıda iletişimi kesince karakola gittim bişeyler yanlıştı çocuk anneden mi kaçırılıyor acaba dedim...ama oğlum zaten aklı başında bir çocuktu 6 yaşlarındaydı o zamanlar olsa anlatırdı biraz onun serinliği de vardı..polisler anneye ulaştı istemiyorum dedi babanın anlattıkları kısmen doğruydu..devlet çocuğu aldı ve geri bana verdi..bunu öğrenen baba bana çok bedua etti çocuğumu yurtlara düşürdün diye..halbuki banada yurt almıyor onlardan haber gelene kadar sizde kalsın demişti..sonra tekrar yaşadığı şehrin yurduna istedi çocuğu tekrar aldılar oraya yolladılar..annesine ulaştım babasını aradım bakmayacaksanız ben sahip çıkıyım çocuğu rezil etmeyin diye..karışık bir aileymiş..adam sabıkalı hırsız..kadın başkasıyla evlendi hiç çocuğu yokmuş gibi yeni çocuk doğurup hayatına devam ediyor..çocuğa ne oldu bilmiyorum.arada kadına ulaşıyorum internetten kaçamak cevap veriyor..çocuk çok akıllıydı inşallah güzel bir hayatı vardır..çok uğraştık yurtla beraber ama bişey yapamadık bizde...şimdi bir de kızım oldu..nasip olursa bir daha koruyucu aile olmak istiyoruz..ama bu sefer prosedürüne uygun bir kız evlat istiyorum yaşı farketmez hayatı kurtulsun yeter..o oğlumdan dolayı çok haşır neşir olmuştum yurtlarla orda hiç birşeye ihtiyaçları yok yediği yemekler giydiği giyimler bir çoğumuzun karşılayamayacağı kadar bile iyi..kreşe gidiyor 5 yaşında olanlar..eksik olan tek şey anne baba sevgisi...bakıcılarına da anne diyorlar ama baba diyebilecekleri kimse olmadığı için daha çok baba sevgisine
muhtaçlar...bir arkadaş yazmış özel olmak özel sevilmek istiyorlar diye çok doğru tespit..
Prosedürlerine gelirsek çalışan anneye de veriyorlar..ben zaten çalışıodum yanımda getirip götürüyordum..orda ki uzmanlar dedi kreşe verelim devlet karşılar diye ama babası olacak iblisin sayesinde nasip olmadı..o zamanlar imkanım bu kadar iii değildi evde bütün odalar birbiri içindeydi eve gelen uzman evin sıcaklığının önemli olduğunu benim önemli olduğumu söylediler.. "yatak olmasın yerde yatsın nolur ki yeterki aile sevgisini bilsin" demişti uzman hanım...dün internetten randevu aldım bakalım inşallah hayırla sonuçlanır?
 
Benimde bir oğlum vardı koruyucu ailelik ettiğimiz..birde ondan bir yaş küçük kendi oğlum vardı..ama ailesi o kadar dengesizdi ki çocuğu rezil ettiler..aslında benim ki biraz daha farklıydı..ben direk sokaktan almıştım çocuğu kimsesizdi orda burda komşuda kalıyordu...ve hiç aklımda yok iken aniden gelmişti hayatıma..komşusu ile babası kimliğini ve çocuğu bırakıp gitmişlerdi bana.ben bir müddet baktıktan sonra babasıda iletişimi kesince karakola gittim bişeyler yanlıştı çocuk anneden mi kaçırılıyor acaba dedim...ama oğlum zaten aklı başında bir çocuktu 6 yaşlarındaydı o zamanlar olsa anlatırdı biraz onun serinliği de vardı..polisler anneye ulaştı istemiyorum dedi babanın anlattıkları kısmen doğruydu..devlet çocuğu aldı ve geri bana verdi..bunu öğrenen baba bana çok bedua etti çocuğumu yurtlara düşürdün diye..halbuki banada yurt almıyor onlardan haber gelene kadar sizde kalsın demişti..sonra tekrar yaşadığı şehrin yurduna istedi çocuğu tekrar aldılar oraya yolladılar..annesine ulaştım babasını aradım bakmayacaksanız ben sahip çıkıyım çocuğu rezil etmeyin diye..karışık bir aileymiş..adam sabıkalı hırsız..kadın başkasıyla evlendi hiç çocuğu yokmuş gibi yeni çocuk doğurup hayatına devam ediyor..çocuğa ne oldu bilmiyorum.arada kadına ulaşıyorum internetten kaçamak cevap veriyor..çocuk çok akıllıydı inşallah güzel bir hayatı vardır..çok uğraştık yurtla beraber ama bişey yapamadık bizde...şimdi bir de kızım oldu..nasip olursa bir daha koruyucu aile olmak istiyoruz..ama bu sefer prosedürüne uygun bir kız evlat istiyorum yaşı farketmez hayatı kurtulsun yeter..o oğlumdan dolayı çok haşır neşir olmuştum yurtlarla orda hiç birşeye ihtiyaçları yok yediği yemekler giydiği giyimler bir çoğumuzun karşılayamayacağı kadar bile iyi..kreşe gidiyor 5 yaşında olanlar..eksik olan tek şey anne baba sevgisi...bakıcılarına da anne diyorlar ama baba diyebilecekleri kimse olmadığı için daha çok baba sevgisine
muhtaçlar...bir arkadaş yazmış özel olmak özel sevilmek istiyorlar diye çok doğru tespit..
Prosedürlerine gelirsek çalışan anneye de veriyorlar..ben zaten çalışıodum yanımda getirip götürüyordum..orda ki uzmanlar dedi kreşe verelim devlet karşılar diye ama babası olacak iblisin sayesinde nasip olmadı..o zamanlar imkanım bu kadar iii değildi evde bütün odalar birbiri içindeydi eve gelen uzman evin sıcaklığının önemli olduğunu benim önemli olduğumu söylediler.. "yatak olmasın yerde yatsın nolur ki yeterki aile sevgisini bilsin" demişti uzman hanım...dün internetten randevu aldım bakalım inşallah hayırla sonuçlanır?

Sizi tebrik ediyorum. Hangi ildesiniz?

Randevulu görüşmenizde sizi bilgilendirip, yaşamınız, geliriniz, eviniz vs. hakkında bilgileri sorup, tamamlamanız gereken evrak listesini veriyorlar. 1 ay içerisinde tamamlamanız için süre veriliyor. Ben 11 günde tamamlayıp teslim edebildim çok şükür. O arada sizinle bu süreçte ilgilenecek olan sosyal çalışmacı sorumlu belli olmuş oluyor. Onun sırasına giriyorsunuz. Sonbahar döneminin çok yoğun dönem olduğunu, benden önce sırada 2 ailesi olduğunu, 2-3 ay içerisinde bizim evimize ziyarete geleceğini belirtti. Nasıl geçecek bu bekleme süresi bilemiyorum. Sabırsızlanıyorum. Ona dua ediyorum işlerine kolaylık için:)


Ben evli değilim. Baba diyeceği birisi olmayacak şimdilik...Evlilik olursa ayrı... Evimizde anneanne ve dedesi olacak. Pek çok boşanan aile var, anne yanında kaldıklarından o çocuklar nasıl babadan mahrum kalıyorsa artık bu da böyle bir durum olacak. Ben mutlaka o yuvadaki perişanlıklarından daha sıcacık, içten, samimi bir aile ortamına kavuşacağına inanıyorum. Şimdiden gelecekteki kızıma karşı sevgi, mutluluk, sıcaklık hisleri oluştu.

 
Sizi tebrik ediyorum. Hangi ildesiniz?

Randevulu görüşmenizde sizi bilgilendirip, yaşamınız, geliriniz, eviniz vs. hakkında bilgileri sorup, tamamlamanız gereken evrak listesini veriyorlar. 1 ay içerisinde tamamlamanız için süre veriliyor. Ben 11 günde tamamlayıp teslim edebildim çok şükür. O arada sizinle bu süreçte ilgilenecek olan sosyal çalışmacı sorumlu belli olmuş oluyor. Onun sırasına giriyorsunuz. Sonbahar döneminin çok yoğun dönem olduğunu, benden önce sırada 2 ailesi olduğunu, 2-3 ay içerisinde bizim evimize ziyarete geleceğini belirtti. Nasıl geçecek bu bekleme süresi bilemiyorum. Sabırsızlanıyorum. Ona dua ediyorum işlerine kolaylık için:)


Ben evli değilim. Baba diyeceği birisi olmayacak şimdilik...Evlilik olursa ayrı... Evimizde anneanne ve dedesi olacak. Pek çok boşanan aile var, anne yanında kaldıklarından o çocuklar nasıl babadan mahrum kalıyorsa artık bu da böyle bir durum olacak. Ben mutlaka o yuvadaki perişanlıklarından daha sıcacık, içten, samimi bir aile ortamına kavuşacağına inanıyorum. Şimdiden gelecekteki kızıma karşı sevgi, mutluluk, sıcaklık hisleri oluştu.

Asıl tek başına hiç bir zorunluluğu olmadan koca bir sorumluluğun altına giren sizin gibi yiğit anneyi ben tebrik ederim..internetten başvuru yolladım..Konyadayız ..Bizi çağıracaklarmış bekliyoruz.. istedikleri evraklar nelerdi acaba..onlar istemeden hazırlqyabildiğim kadar hazırlayım.. ben ancak hazır ederim 10 aylık bir bebeğim var bırakabileceğim kimsede yok..zaman kazanırım..Değişmiş galiba herşey..diğer oğlum 2 aya yakın kalmıştı çocuk esirgemede..öyle olması gerekiyormuş..sonra misafir olarak verdiler nasıl olsa çocuk sizde kalmıştı evraklar arkadan hallolur diye..kaldığı sürede ben sık sık gitmiştim..hiç unutmuyorum bakıcılar bana çok ters davranıyordu hep..hatta biri dayanamadı yakın yaşta bi çocuğun daha varmış ona baktın buna mı bakamadın diye çıkışmıştı..meğer öz annesi sanıyorlarmış.. İnşallah hiç bir pürüz çıkmadan hallederiz sizde en yakın zamanda meleğinizle tanışırsınız inşallah...
 
Asıl tek başına hiç bir zorunluluğu olmadan koca bir sorumluluğun altına giren sizin gibi yiğit anneyi ben tebrik ederim..internetten başvuru yolladım..Konyadayız ..Bizi çağıracaklarmış bekliyoruz.. istedikleri evraklar nelerdi acaba..onlar istemeden hazırlqyabildiğim kadar hazırlayım.. ben ancak hazır ederim 10 aylık bir bebeğim var bırakabileceğim kimsede yok..zaman kazanırım..Değişmiş galiba herşey..diğer oğlum 2 aya yakın kalmıştı çocuk esirgemede..öyle olması gerekiyormuş..sonra misafir olarak verdiler nasıl olsa çocuk sizde kalmıştı evraklar arkadan hallolur diye..kaldığı sürede ben sık sık gitmiştim..hiç unutmuyorum bakıcılar bana çok ters davranıyordu hep..hatta biri dayanamadı yakın yaşta bi çocuğun daha varmış ona baktın buna mı bakamadın diye çıkışmıştı..meğer öz annesi sanıyorlarmış.. İnşallah hiç bir pürüz çıkmadan hallederiz sizde en yakın zamanda meleğinizle tanışırsınız inşallah...

Minik bebeğiniz varken, bir tane de yuvadan çocuk edinmek istemeniz de çok duygulandırdı beni. Maşaallah. Ben de 1 ile başlayıp, zamanla 2 'ye sonra belki 3'e çıkmayı planlıyorum.

Tamamladığım belgeler şunlar:
  • T.C. kimlik fotokopisi
  • Bir adet vesikalık fotoğraf
  • Öğrenim durumunu gösterir belgenin onaylı örneği
  • İş, gelir ve sosyal güvenlik durumunu gösteren belgenin onaylı örneği (son maaş bordrosu )
  • adli sicil belgesi. (e-devlet sitesinden hallettim.)
  • Koruyucu aile olacak kişiler ve varsa birlikte yaşadığı kişilerin, çocuğun bakımını, psiko-sosyal gelişimini ve eğitimini etkileyecek ya da çocuğa zarar verecek düzeyde fiziksel engeli, ruhsal rahatsızlığı ve bulaşıcı hastalığının olmadığını gösteren, Devlet ya da üniversite hastanelerinin ilgili bölümlerinden alınan doktor raporu, gerekli görülmesi halinde kişinin sağlığına, devam eden hastalığına veya bağımlılığına ilişkin ayrıntılı rapor.(devlet ve üniversite hastanesinden ortopedi, dahiliye ve psikiyatri bölümlerinden alınan ayrı ayrı tek hekim raporu. )
Zor olanı ben ve ailem için hastane raporu ile uğraşmam oldu. 3 farklı gün ayırmam gerekti. Bir de öneri olarak, dahiliye, ortopedi ve psikiyatri bölümlerinden normal muayene olur gibi sıra alıp, durumunuzu içeride doktora belirtin. Eğer sıra alma esnasında tek hekim raporu almak için sıra alıyorum derseniz direk vezneye kişi başı 50 tl yatırmanız isteniyor. Bir de diğer bölümler parasız verdi ama dediğinizde, yanlış prosedür olmuş diye de neredeyse hallettiğiniz bölümler için de para istemeye kalkışıyorlar. Ben 2 bölümde normal sıra aldım sonra içeride doktora belirttim taleplerimi. yani tek hekim raporu almak istediğimi. ve gerekçemi. Diğer dahiliye bölümünde ise sıra kalmamıştı, danışmaya rapor çıkartma bölümüne vs. danışınca orayı para yatırmadan halledemedim. Halbuki bana Çoçuk Edinme Kurumunda para yatırmadan halledebilirsiniz, dikkatli olun, heyet raporu istemiyoruz, sadece tek hekim raporu istiyoruz demişlerdi.
 
hiç unutmuyorum bakıcılar bana çok ters davranıyordu hep..hatta biri dayanamadı yakın yaşta bi çocuğun daha varmış ona baktın buna mı bakamadın diye çıkışmıştı..meğer öz annesi sanıyorlarmış..

Benim de orada çalışan görevli ile ilgili konuşmalarından anladığım, onların bunu robotlaşmış, otomatiğe bağlamış bir kamu çalışanı rehavetiyle sürdürmek istedikleri, ne zaman kavuşurum dediğimde, işlerin yoğunluğuyla ilgili yandığı dertlenmeler... Ona kalsa hemen elindeki işleri bir an önce tamamlamak istermiş de, çok yoğunmuş da, benden önce 2 tane sırada bekleyeni varmış da... bahaneler bahaneler... Onlar bir çocuğun bir an önce, bir gün evvel kurtulmaları kaygısıyla bakmak yerine, elindeki işi tamamlamak olarak bakıyor olabilirler... Belki Klasik memur zihniyeti... Bana sanki 20 sırada bekleyen varmış gibi dertlenmiş gibi hissettim. Şahsen ben olsam 1 hafta 1 aileye 1 hafta diğerine ziyarete giderim, en geç 3. hafta da bana sıra gelir. Elimdeki işi bekletmek istemiyorsam, 2-3 ay değil, 2-3 haftada tamamlamaya bakarım. Hem elimize tamamlamamız gereken belgeleri tutuştururken kendileri bize tamamlama süresi olarak 1 ay veriyorlar. Bu mantıkla bence bizimle ilgili işi de en geç 1 ayda tamamlamış olmaları gerekirken, 2-3 aydan dem vurulabiliyor... Ama ne yapacaksınız... El mahkum. Keyiflerini bekliyoruz sanırım... Eğer keyfi olarak birkaç haftada bitecek işi aylara yayıyorlarsa, Allah onlardan bunun hesabını soracacaktır ve buna yazıklar olsun diyebilirim. Velhasıl bizdeki sabırsızlık, heyecan, bekleme ümidini ben bana düşen görevlide hissedemedim.
Yine de belki yanılan benimdir.

Siz kaç yaşlarında ve hangi cinsiyet düşünüyorsunuz?
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Benim de orada çalışan görevli ile ilgili konuşmalarından anladığım, onların bunu robotlaşmış, otomatiğe bağlamış bir kamu çalışanı rehavetiyle sürdürmek istedikleri, ne zaman kavuşurum dediğimde, işlerin yoğunluğuyla ilgili yandığı dertlenmeler... Ona kalsa hemen elindeki işleri bir an önce tamamlamak istermiş de, çok yoğunmuş da, benden önce 2 tane sırada bekleyeni varmış da... bahaneler bahaneler... Onlar bir çocuğun bir an önce, bir gün evvel kurtulmaları kaygısıyla bakmak yerine, elindeki işi tamamlamak olarak bakıyor olabilirler... Belki Klasik memur zihniyeti... Bana sanki 20 sırada bekleyen varmış gibi dertlenmiş gibi hissettim. Şahsen ben olsam 1 hafta 1 aileye 1 hafta diğerine ziyarete giderim, en geç 3. hafta da bana sıra gelir. Elimdeki işi bekletmek istemiyorsam, 2-3 ay değil, 2-3 haftada tamamlamaya bakarım. Hem elimize tamamlamamız gereken belgeleri tutuştururken kendileri bize tamamlama süresi olarak 1 ay veriyorlar. Bu mantıkla bence bizimle ilgili işi de en geç 1 ayda tamamlamış olmaları gerekirken, 2-3 aydan dem vurulabiliyor... Ama ne yapacaksınız... El mahkum. Keyiflerini bekliyoruz sanırım... Eğer keyfi olarak birkaç haftada bitecek işi aylara yayıyorlarsa, Allah onlardan bunun hesabını soracacaktır ve buna yazıklar olsun diyebilirim. Velhasıl bizdeki sabırsızlık, heyecan, bekleme ümidini ben bana düşen görevlide hissedemedim.
Yine de belki yanılan benimdir.

Siz kaç yaşlarında ve hangi cinsiyet düşünüyorsunuz?

Söylediklerinizde çok haklısınız..2-3 ay çok uzun bir zaman.. Devlet çok önem veriyormuş çocukların aile ortamında olmasına..oradaki memur demişti..yani bu 2-3 ay meselesi de iyiki önem veriyor dedirtiyor...
Bende bir kız istiyorum 2-7 yaş aralığında..Oğlum 8 yaşında kızım 10 aylık o da ortanca çiçeğimiz olacak inşallah teyzesi..
 
Söylediklerinizde çok haklısınız..2-3 ay çok uzun bir zaman.. Devlet çok önem veriyormuş çocukların aile ortamında olmasına..oradaki memur demişti..yani bu 2-3 ay meselesi de iyiki önem veriyor dedirtiyor...
Bende bir kız istiyorum 2-7 yaş aralığında..Oğlum 8 yaşında kızım 10 aylık o da ortanca çiçeğimiz olacak inşallah teyzesi..

2 çocuğunuz var ve 3. sü yuvadan olacak inşaallah... Bravo . Önünüzde saygıyla eğilmek istiyorum. Allah kolaylıklarını esirgemesin.
 
Teşekkür ederim güzel sözleriniz ve dilekleriniz için..İnşallah Allah hepimizin yardımcısı olsun güzel haberlerinizi yazın buraya küçük meleğinizi bende merakla bekliyorum.
 
Teşekkür ederim güzel sözleriniz ve dilekleriniz için..İnşallah Allah hepimizin yardımcısı olsun güzel haberlerinizi yazın buraya küçük meleğinizi bende merakla bekliyorum.

Amin inşaallah:)
Allah Kurum çalışanlarının da heves ve şevkini arttırsın. Bizler de çabucak kavuşuverelim miniklerimiz..
 
Merhaba. Bende bugun evlat edinmek icin basvuru yaptim ama kirada oldugum icin ve hicbir mal varligim olmadigi icin kabul edilmedi. Sonra koruyucu aile birimine yonlendirildim orasi cok olumluydu. Pazartesi gunu dilekcemizi vericez ve evraklarimizi hazirlamaya basliycaz cok heyecanliyim ve bu konuda konusunca aglamaya basliyorum. Evraklari teslim eddince nekadar surede evimize gelir cocugumuz ? Ve tek korkum ailesinin geri istemesi olayi. Uzman bayan boyle bi olayla hic karsilasmadik dedi ama insan yinede korkuyor.
 
Gazeteci Mutlu Tönbekici, 8 hafta önce olağanüstü bir şey yaptı ve 5 aylık bir bebeğin ‘koruyucu annesi’ oldu.

Arnavutköy’de küçücük, kutu gibi ama içine girdikçe büyüyen, kat, kat sürprizli bir ev. Kapıyı çalıyorum, Mutlu karşımda. “Nerede?” diyorum. Ölüyorum bebeğini görmek için. “Gel” diyor “Uyuyor!” O da ne! O sırada Piti gözlerini açıyor. Aman Allah’ım, zeytin gözlü bir bebek. Nasıl güzel. Allah nazarlardan saklasın, gerçekten çok güzel. Yeni uyandı ve ağlamıyor, meraklı meraklı etrafa bakıyor. Bu, çok alışık olduğum bir şey değil. Ağlar yeni uyanan bebekler, çiş yapmıştır, acıkmıştır, bu aksine gülüyor, çok tatlı utangaç bir gülümsemesi var. Sen bir gül, o sana bin gülsün! Nasıl yemelik bir şey! Hemen kucağıma alıyorum. Oy oy oy, gulu gulu gulu, gibi abuk subuk sesler çıkarıyorum. Haz sesleri. Ona maymunluk yapıyorum, daha da güldürmeye çalışıyorum. Piti, kolay acıkmıyor, susamıyor, vızıldamıyor, söylenmiyor, şikâyet etmiyor, yatağından sana yalvaran gözlerle bakıp, “Beni al yapmıyor”, eline Sophie filini alıp kemiriyor, etrafa akıllı akıllı bakıyor, kendi kendine yetiyor. Annesi mama verince, ‘cof cof cof’ yiyor, ama “Nerede benim mamam?” diye kendini yırtarcasına ağlamıyor. Survivor bir bebek. Çocuk yuvalarındaki o diğer bebekler de bu kadar antrenmanlı mı hayata karşı bilmiyorum ama içim buruluyor bunları gözlemleyince… Fakat sonra Mutlu’nun ona nasıl şahane bir anne olduğunu görünce, o bütün hüzün bulutları dağılıyor. Mutlu rahat, zannedersin 11 çocuk yetiştirmiş, acayip becerikli, ki öyle bir tipi yok. Ama kadının içinden çok tatlı bir anne çıkmış. Pratik anne, rahat anne, Piti’yle de o güzel mavi evde, süper bir düzen oturtmuşlar. Mutlu ve Piti’nin şahane bir ana-kız olacaklarını biliyorum. Mutlu, kendi gibi, deli, vicdanlı, merhametli, yaratıcı, zeki ve nev’i şahsına münhasır bir kız yetiştirecektir...


55eb430cf018fbb8f8b5c796


Mutluuuuu! Müthiş bir şey yaptın ve ‘koruyucu anne’ oldun. Hadi anlat: Ağır basan, anne olma duygusu muydu? Yoksa bir bebeğin hayatına yardımcı olmak, hatta kurtarmak mı?
- ‘Kurtarma fikri’ni sevmiyorum ben. Çok kibirli geliyor. Ben kimim ki, birini kurtarıyorum? Belki de bu tatlı şey, benim hayatımı kurtaracak? ‘Talih’ dediğin, nerede, nasıl döner hiçbirimiz bilmiyoruz. Dolayısıyla, kim, kimin hayatını kurtarır bir tek Allah bilir!

İYİ Kİ AYŞE VAR


Çok haklısın. Ama hâlâ çocuk yapabilecek bir kadın, ‘koruyucu anne’ oluyorsa, bunun da bir sebebi olması lazım…
- İtiraf ediyorum, genini devam ettirmek isteyeceğim bir erkeğe denk gelmedim. Geldiysem de, o bana denk gelmedi! “İlla kendi kopyamı yapayım” diyecek kadar kendime âşık da değilim. Zaten çocukların, ebeveynlerinin kopyaları olmadığını görüyoruz. Aslında önce, bu ev vardı…

Nasıl yani?
- Hepimiz güzel bir evimiz olsun hayal ederiz ya, ben de ettim. Ve o evi buldum. Binbir zorlukla satın aldım. İçini yıktım, yeniden yaptım. Herkes önce çocuk yapar, sonra hayatını düzenler, bakıcı filan bulur ya, bende tam tersi oldu. Hayatımda Ayşe vardı. Hâlâ var. İyi ki de var.

KOCAYI BOŞVER!

Ayşe kim?
- Gündelikçim. Bana temizliğe geliyor. Çok derin ve gerçek bir ilişki var aramızda. Ayşe, benim arkadaşım. Bayağı dostum. Onun Artvin’deki köyüne gidip geliyorum filan. Harika bir insan. Ailem oldu Ayşe. Çok yardım etti bana. Evi bitirdik. Bir gün oturmuş, birlikte kahve içiyoruz, “Ya Mutlu” dedi. “Bu ev bitti. Her şeyi güzel oldu. Ama bir şeyi eksik. Neyi biliyor musun?” Baktım suratına, “Kocası mı?” dedim, “Yok ya! Ne kocası. Kocayı boş ver. Bebeği eksik, bebeği!” dedi.

Ne güzel! Ayşe bayağı ‘bilge kadın’…
- Hem de nasıl! Dünya tatlısıdır, üç çocuğu var. Eğitimi pek yok ama hayat bilgisi tavan. Sezgileri kuvvetli, hayatı tuhaf bir kavrayışı var ve isabetli tespitleri…

Bu konuşma ne zaman geçti aranızda?
- Nevruz’du. Kürt-Türk barışı olmuştu. Benim de içimde bir güneş doğmuştu. “Türkiye’ye barış geldi” diye bir vehme kapılmıştım: “Artık bu ülkede yaşanır. Her köşesine gidilir. Ölümler olmayacak. Çok güzel olacak her şey. Haklısın, bu ülkede artık çocuk bile yetiştirilir!” dedim.

ÇARESİZLİK DEĞİL

Sen, biyolojik olarak anne olmayı denedin de vaz mı geçtin?
- Şu âna kadar çocuğunu doğurmayı düşünebileceğim bir kişi oldu. Ama onunla da adam gibi ilişkimiz olamadı, denemeler de sonuç vermedi. Sonra ben de vazgeçtim. Hamile kalayım diye tırmalamıyordum. Yani şu şahane bebek, bir ‘çaresizlik bebeği’ değil. “Mutlu her şeyi denedi, olmadı. O da gitti çocuk esirgemeden bebek aldı” değil, böyle anlaşılsın istemem.

MASRAFSIZ BEBEK

55eb430cf018fbb8f8b5c798


Manyak mısın niye öyle anlaşılsın! Ayşe kafana girdi yani…
- Evet. Karşımda oturuyor ve bana, “Bu evin ve senin eksiğin bir bebek. Neden bir bebek yok? Neden olmasın?” diye soruyor. Son derece basit bir soru. Aslında Ayşe temel bir hayat bilgisinden, felsefesinden söz ediyor. Düşündüm ve ona hak verdim. Bu durumda insanın önünde birkaç seçenek oluyor: Gidip binlerce lira para verip, sperm bankasından sperm alıp, hamile kalabilirsin. Ama bu fikir beni açmadı. Tabii ki herkesin kendi tercihi ama bana uymadı. Bırak sperm bankalarına para bayılmayı, insanlar kendi eşlerinden çocuk yapabilmek için evlerini, arabalarını satıyorlar. Tüp bebek yapabilmek için sekiz kere filan deniyorlar. Neymiş? Kendi genlerinden olsun diye bebek. Oysa, o yuvalarda binlerce sahipsiz bebek var. Ben o gece internete girdim. Ve iki ayda, üstelik hiç masrafsız şahane bir bebeğim oldu!

ZAMANI ŞİMDİYDİ

Madem bu kadar açık konuşuyoruz. Hiç şöyle bir şey geçmiyor mu aklından: “Keşke başka kadınlar gibi bu bebek kararını erken verseydim, şu anda 3-4 çocuğum olurdu…”

- Hayır geçmiyor. Tamam kadının biyolojik saati işliyor ama ona yetişmek her zaman kolay olmuyor. Demek ki zamanı o zaman değil, şimdiymiş…

TAHTALARA VUR

Peki birilerine danıştın mı? Fikir aldın mı?
- Yok, kimseye danışmadım. Kararımı verdim, gittim ve başvurdum. Hatta vazgeçmeyeyim diye bunu gazeteye de yazdım, “Yarın gidip başvuruyorum” diye.

Peki “Bu sorumluluğun altından nasıl kalkarım?” diye bir fikir geçmedi mi hiç aklından? Hiç mi korkmadın?
- Şimdi bir şey söyleyeceğim kızacak insanlar. Ne var ki bebek büyütmekte? Bunun annelerin, kendi kendine yarattığı bir efsane olduğunu düşünüyorum. Tamam giderek büyüyecek, belki istekleri, problemleri artacak ama sen de kendini buna hazırlıyorsun. Şimdi günde beş kere altını değiştiriyorsun o kadar. Allah aşkına, bu mu zorluk? Kim bilir belki de dünyanın en sorunsuz bebeğiyle yaşadığım için böyle söylüyorumdur. Tahtalara vur, gazı yok, geceleri rahat uyuyor, ağlamıyor, sürekli gülüyor, çok huzurlu, çok tatlı. Allah gönlüme göre verdi.

KÜT DİYE!

Temel dürtünün ne olduğunu biliyor musun?
- Hayır. Yapayalnız kalmamak mı, yalnız ölmemek mi… Bunları düşünmedim. İnsanlar çocuk doğurmaya nasıl küt diye karar veriyorsa, çocuk almak da öyle bir şey. Hiçbir farkı yok, küt diye atlıyorsun denize…

SİSTEM HIZLI İŞLİYOR

Bürokrasiyle çok boğuştun mu?
- Hayır hiç. Çünkü Aile Bakanlığı ve Sosyal Hizmetler bu konuyu hakikaten çok güzel organize etmişler. Beni de şaşırttı. Her şey çok hızlı işliyor. Ben nereye başvurulması gerektiğini bile bilmiyordum. İnternetten öğrendim. Cağaloğlu’nda Sosyal Hizmetler varmış. Cicilerimi giydim, sabahın köründe gittim. “Evlat edinmek istiyorum” dedim. Kapıdakiler beni bürolardan birine yönlendirdi. Biraz talihsiz bir başlangıç oldu aslında. O büroda sevimsiz bir kız vardı, “Aaa, siz mi evlat edineceksiniz?” dedi, “Evet” dedim. “Koşulları biliyor musunuz?” dedi. “Evet, okudum” dedim. “Kaç yaşındasınız? dedi “43” dedim. “Ha ama evlat ile evlat edinenin arasındaki yaş farkının maksimum 40 olması gerekiyor. Sizin evlat edinebileceğiniz çocuk şu an üç yaşında. Birkaç yıl da haliyle beklemeniz gerekecek, çocuk olacak beş. Ama tabii ensest mağduru ya da engelli isterseniz, aradaki yaş farkının önemi kalmıyor” dedi. Beni delirten, çıldırtan bir konuşma yaptık. Zırlaya zırlaya çıktım oradan. “Bu ne ya!” dedim. Ne demek ensest mağduru, ne demek engelli? Böyle mi söylenir bu? Ve olanları ertesi gün gazeteye yazdım. Bunun üzerine Sosyal Hizmetler’den telefon ettiler. “Bir stajyere denk gelmişsiniz, tekrar gelin, sizi doğru bilgilendirelim” dediler. Yine gittim. Bu sefer, hakikaten daha ciddi, daha işini bilen insanlar vardı karşımda…

O 40 yaş meselesi doğru değil miymiş?
- Doğru. Evlatla, evlat edinen arasında maksimum 40 yaş olması gerekiyor. Dolayısıyla 43’sen en küçük üç yaşında bir çocuk alabiliyorsun. Fakat dediler ki, “Koruyucu aile diye bir başka opsiyonel çözüm var…”

TAM 14 BİN ÇOCUK

55eb430cf018fbb8f8b5c79a


Neymiş?
- Yuvalarda 14 bin çocuk var. Bunların büyük bölümü aileleri tarafından terk edilmiş çocuklar. Bir daha da dönüp bakmıyorlar…

Peki evlat edinmekle, koruyucu aile olmak arasında ne fark var?
- Evlat edindiğin zaman, tamamen senin nüfusuna geçiyor. İstersen ona gerçeği söyle, istemezsen söyleme. Soyadınız aynı oluyor. Koruyucu ailelikteyse; çocuk, biyolojik ailesinin soyadını taşımaya devam ediyor. Ve mutlaka biyolojik ailesinin farkında olacak. Zamanı gelince sen söylüyorsun. Ya da kurum söylüyor. Zaten kurum, 3-4 ayda bir geliyor, sizi ziyaret ediyor. Koruyucu ailelikte, biyolojik aile, isterlerse çocukla görüşebiliyor da. İkisinin yasal statüsü farklı. Devletle aranda bir kontrat oluyor. Çocukla ilgili tasarruflarında devletle uzlaşman gerekiyor. Ama seninle yaşıyor, senin bebeğin...

Kendi ailesi çıkıp geri istemezse, hep seninle yaşayacak yani… Öyle mi?
- Tabii, tabii. 18 yaşına kadar ailesi, “Evlatlık verilmesine bir itirazım yoktur” derse, onu evlat da edinebilirim. 18 yaşından sonra zaten sorun yok, reşit oluyor.

Peki aileler neden çocuklarını yuvaya bırakıyor ama onların üzerindeki haklarından tamamen vazgeçmiyorlar. Zaten büyütmüyorlar…
- Bilsem sebebini. “Belki bir gün alırım” umuduyla tamamen vazgeçmek istemiyorlar. ‘Evlatlık verilebilir’ kâğıdını imzalamıyorlar. O yüzden de evlat edinilebilecek çocuk sayısı daha az. Ama koruyucu ailelere verilmeye hazır tam 14 bin çocuk var. Eskiden, “Koruyucu aileye verelim mi?” dendiğinde, ona da “Hayır” derlermiş. “Ben bakamıyorum ama başkası da bakmasın!” gibi tuhaf bir mantık. Allah’tan şimdi değişmiş biraz. Bu arada aileler, terk ettikleri bebeklerinin koruyucu ailelere verildiğini bilmiyor. Onlara söylenmiyor. Çünkü itiraz ediyorlar.

ÇOK MUTLUYUM

Senin bebeğinin biyolojik annesi, onun sende olduğunu bilmiyor yani…
- Hayır.

Hangi yuvada olduğunu biliyor mu?

- Onu biliyor.

Görmek isterse…
- Bana haber veriyorlar, gidip götürüyorum, benden bağımsız görüşüyorlar. Sonra tekrar birlikte eve dönüyoruz. Ama böyle bir şey olmadı, hiç olmayabilir de. Bunlar sadece uyman gereken şartlar…

Peki “Ya ben bebeğe deliler gibi bağlanmışken, biyolojik ailesi çıkar gelir de, çocuğumuzu geri istiyoruz derse, ben mahvolurum” diye düşünceler geçmedi mi aklından?
- Binde bir oluyor. Başıma geleceğini de düşünmüyorum. Olumlu düşünüyorum ben hep. Bir de şöyle bir durum var: Eşya satın almıyoruz. Bir mal değil bu. Ev değil. “Sonradan elimizden alabilirler” kaygısı duymamamız gerekiyor, çünkü söz konusu olan bir insan. Zaten ancak bebeği görmeden, kucağına almadan önce geçebilir aklından bu tür şeyler. Ama onu kucağına aldıktan sonra bitti, hiç böyle endişelerin kalmıyor. Bir de sağladığın faydayı düşün. Benim ona verdiğim sevgi, ona biraz olsun iyi gelmişse, başka ne isterim!

Peki biyolojik aile geri almak isterse, devlet küt diye onlara veriyor mu?
- Hayır, hayır. Bu sefer de onların koşulları değerlendiriliyor. Çocuk bakmaya ne kadar uygunlar? Nasıl bir eğitim verecekler? Hangi aile çocuk için daha uygun? Kısacası, çocuğun yüksek menfaatleri gözetiliyor. Aslında tuhaf bir şey, bir sürü şeyi önceden öngöremiyorsun. Sanki devletle bir anlaşma yapıyorsun. Ama aslında o da değil, senin yaptığın sözleşme kaderle! Hayatım boyunca yaptığım en iyi şeydi, henüz 8 hafta oldu ama kızım ve ben çok mutluyuz…

ERKEKLER KENDİ GENLERİNDEN OLSUN İSTİYORLAR

Dilekçeni verdin ‘koruyucu aile’ olmayı kabul ettin. Sonra?
- Birtakım evraklar istiyorlar. Maaş bordron, hastaneden ‘sağlıklıdır’ raporu, Sicil kaydın, varsa tapuların bir de beş referans. Çok hızlı oluyor bunlar. Prosedür başlıyor, ben zannettim ki birkaç ay sürer, yok hemen çağırdılar beni ama sağlık durumum uygun değildi. Bacağımı kırmıştım. Bir ay sonra gidebildim yoksa daha erken kavuşacaktık birbirimize.

Ee, gittin ne oldu?
- Üç dosya koydular önüme. 1,5 yaşlarında bir kızın ve yine 1.5 yaşında bir oğlanın dosyası. Bir de arada bizimki. 6 aylık prematüre bir bebekçik…

Ne yazıyordu dosyasında? Geçmişini öğrenebiliyor musun?
- Tabii. Okuyabiliyorsun. Neden yuvaya bırakılmış? Ailesi nereli, sosyal statüleri, medeni halleri vs vs. “Mümkünse bu bebeği görmek istiyorum” dedim. “Şu yuvada, yarın gidip görebilirsiniz” dediler. Gittim…

UFACIK BİR ŞEYDİ
55eb430cf018fbb8f8b5c79c

Bu kadar güzel miydi ilk gördüğünde?
- Hayır. Hiç değildi. Prematüre bebekti, izleri vardı. Bir eli ağzında ufacık, ufacık bir şeydi. Elime verdiler hiçbir şey almamış gibi oldum. Yok ağırlık…

Alıp almayacağına o anda mı karar veriyorsun?
- Evet. Çünkü mekanizma şu: Reddede, reddede ilerliyorsun. “Bu olmaz!” dersen eğer, onun dosyası senin için sonsuza kadar kapanıyor. Dolayısıyla, “Üç çocuk göreyim” de, karpuz seçer gibi, “Bu olsun!” diyemiyorsun. Bunu da zaten doğru bulmuyorum. Hatta, kötü buluyorum. İnsan ne doğuracağını da bilmiyor, bu da onun gibi. Çocuk işlerinde kısmete inanmamak büyük bir aptallık olur.

Peki ‘kısmet’in karşısında duruyordu, ne yaptın?
- Bakıştık uzun uzun. Sarıldım ona, kokladım. “Tamam!” dedim, “Kararımı verdim, bu bebek.” Ve eve döndüm. Yol boyunca ağladım. Evde de bütün gece ağladım. (Ağlamaya başlıyor...) İşte o gece anladım hayatımın değiştiğini. Daha önce anlamıyorsun aslında. Bazı kadınlar hamile kalmak ister, deli gibi çocuk istermiş gibi görünür ama hamile kalınca da gidip aldırırlar ya, bir türlü o eşiği geçemezler. O gece de, benim için, hamile olduğumu öğrenmek gibiydi. Ya o yola girecektim ya da biliyordum ki, o eşiği aşamazsam, ikinci ya da üçüncü dosyanın hiçbir önemi olmayacaktı. “Ertesi gün tekrar gel” dediler, yine gittim, bu sefer bütün gün beraber olduk. Uyandırdım, mamasını verdim, altını değiştirdim. (Ağlıyor.) Kucağımda birilerine muhtaç zavallı bir bebek vardı. Orada diğer bebekleri de görüyorsun. Bir sürü, terk edilmiş bebek. Yataklarının içinde, bilmem kaç yaşına kadar aynı tavanın, aynı çatlağına bakarak orada olacaklar. O kadar üzücü, o kadar iç yaralayıcı ki. Üçer beşer eve götürüp, onlara aile olmak istiyorsun. O gün de cumaydı ve dediler ki, “İçine sindiyse al git!” “Nasıl yani?” dedim. Evde bebek yatağı yok, mama yok, hiçbir şey yok. Ama “Tamam” dedim. Attım arabanın arkasına, geldik eve…

Eve gelince peki…
- Allah’tan yolda arkadaşlarıma haber verdim. İclal’e (Aydın) “Bebeği verdiler. Evde ona bir teşkilat kurmam lazım. Çocuğunun eskisi varsa getirir misin?” dedim. Asla unutamam yaptığı iyiliği. Yatağından eşyasına kadar her şeyi yepyeni alıp geldi. Aynı şekilde Zeynep’in ve Neslihan’ın da iyiliklerini unutamam.

KADINLARIN İYİLİĞİ

Şahaneymiş. Eve geldikten sonra, “Ben şimdi ne yapacağım?” diye korkmadın mı?
- Yok. Büyük bir merhamet okyanusuna girmiştim, hatta boğuluyordum. Ama bebeği alıp eve geldikten sonra durum değişti. O zaman sorumlu ve titiz bir bakıcı haline geldim. Mama yedirmek için saati kurup, iki saatte bir kalkıyordum. Çünkü yuvada her şey sistemli olduğu için buna alışmış. Bu Bayan Rotenmayer bakıcı halimden kurtulmam, aşağı yukarı bir haftamı aldı. Bir hafta sonra, “Bir dakika ya! Senin bu çocukla başka bir ilişki kurman lazım, sen hemşire değilsin ki!” dedim, “Sen bu çocuğun annesi olacaksın!”

Ve ne yaptın?
- Soydum yatağa attım, onu kahkahalarla güldürünceye kadar mıncıkladım, öptüm. Ayağının altını, kollarını, göbeğini… İlk aylarını yuvada geçiren çocuklar farklı oluyor galiba, başta kucağa alınmaya alışkın değildi, hatta yadırgıyordu, çok tuhaf, yalnız kalmak istiyordu. Ağlamıyordu bile. Öylece gözlerini dikip bakıyordu. Şimdi daha farklı, iki ayda değişti, serpildi, kilo aldı. Sürekli gülüyor…

Ne diye çağırıyorsun onu?
- Nüfus kâğıdındaki ismi başka ama ben “Piti” diyorum. Tüm ailelerde bebek severken kullanılan kelimeler vardır ya, “Piti” de öyle. Ama ‘sahne ismi’ “Çilek”, yazılarımda ‘Çilek bebek’ diye geçiyor.

Var mı bilmiyorum ama hayatında bir adam olsaydı “Evet” der miydi Piti’yi almana?
- Demezdi. Ama yine de alırdım. Adamla değil, Piti’yle devam ederdim yola…

Kadınlar daha mı cesur?
- Cesaret meselesinden ziyade, erkekler çocuk istemiyorlar. Olursa da kendi genlerinden olsun istiyorlar. Onlar, kendi genlerini çoğaltmak istiyorlar. Bu konuda bana en çok gelen şikâyetlerden biri, “İstiyorum ama kocamı ikna edemiyorum…”

Bakım sürecinde en çok ne zorluyor?
- Mesaisi sabah beşte başlıyor. O konuda anlaşma yapmaya çalışıyoruz. 5’te kalkmaya eyvallah da ama sonra bıraksın sekize, dokuza kadar uyuyalım... Şaka bir yana, geceleri hiç uyumayan bebekler var, kolitli bebekler var, gerçekten dünyanın en şanslı kadınlarından biriyim. Sıfır sorunlu bir bebek. Güler yüzlü, yabancılık hissi yok, iştahlı. Gezip tozuyoruz da birlikte…

Nerelere gidiyorsunuz?
- Valla, yazın araba seyahatine çıktık. Alaçatı, Şirince, Kuşadası...

Seyahatte ikiniz yalnız mıydınız?
- Eski erkek arkadaşım Özgür de vardı. Biz artık birlikte değiliz ama Özgür onun babası. Yani oldu. Çok seviyor Piti’yi. Hatta bayılıyor. Büyüyünce Piti ona, “Baba” diyecek. Yakın oturuyor Özgür. Düzenli görmeye geliyor…

Nasıl bir gelecek hayal ediyorsun?
- O kadar heyecanlıyım ki, sadece şu ânı yaşıyorum. Zaman durdu benim için. Sadece o ve ben varız. Artık herhangi başka bir şeyle ilgilenmeyi de reddediyorum. Hiçbir şey de bilmiyorum. Televizyonu açmıyorum, eve gazete almıyorum. Sadece bebeğime bakıyorum. Bu da bana çok iyi geliyor.

BENİM, BENİM, BENİM!” DEMİYORUM

İnsan sevdiği adamı da kıskanır ya elinde olmadan, senin de bebeğini bir başkasından kıskandığın oluyor mu?
- Yok ya. Şimdi tuhaf gelecek ama kimseden kıskandığım falan yok. Çünkü bir taraftan da Piti’yi sadece kendime almadım, bu bebeği, bu topluma aldım. Biliyorum söylediğim laf biraz acayip ama ben onu o yuvadan alıp, herkese açtım. Böyle hissediyorum. Dolayısıyla bakıcı ablayı kıskanmayı bırak, tam tersine, herkes kucağına alsın, herkes beslesin ve herkes bu çocukla bir bağ kursun. Hiç kimsesizlikten geldi, çok büyük bir sülaleye sahip olsun! Belki de bu yüzden obsesif bir şekilde, “Benim, benim, benim!” demiyorum. Piti, herkesin çocuğu, herkesin yeğeni, herkesin kız kardeşi olsun istiyorum. Sen de Ayşe Halası ol mesela!

Oldum. Bayıldım ben ona…
- ‘Babysitter’lığa beklerim ona göre!
 
Mutlu Tönbekici: Hedefim bin çocuğa koruyucu aile


Gazeteci Mutlu Tönbekici 3 yıldır koruyucu aile. Hayatımda yaptığım en iyi şey diye tanımladığı koruyucu aileliği yaygınlaştırmak için çabalıyor, “Bir kişiyi etkilesem kâr, bin çocuğu ailelendirmek istiyorum” diyor. Tönbekici’ye göre, koruyucu aileliğin avantajları da var, mesela devlet korumasındaki çocuklar için özel okullar ücretsiz. 18 Nis 2016 Güncelleme 10:54 TSİ

Konular: TÜRKİYE

Semin Gümüşel Güner
mutlu%20tonbekici.jpg

Mutlu Tönbekici, yılların gazetecisi. Gazeteci, yazar, gezgin, Küçük Oteller Kitabı’nı o başlatmadı ama geleneği şimdi o sürdürüyor. Ama bu röportajın konusu başka. 3 sene önce ben doğum iznindeyken, Mutlu (o dönem Vatan gazetesinde yazıyordu), köşesinde koruyucu aile olma macerasını tüm samimiyetiyle anlatıyordu. Bebeğini ilk gördüğü anı, beraber ilk gecelerini, ağlamasını durduramadığını, hislerini… Duygularımız tamamen aynıydı.

Aradan 3 yıl geçti. Mutlu hem yalnız bir anne hem de koruyucu aile ama nihayetinde kızını çok seven, güçlü bir anne. Piti’den söz ederken, konuşma içli bir yere gittiği an, her anne gibi gözleri doluyor. Koruyucu ailelikse ona göre, normal bir aile olmaktan farklı değil hatta avantajları var, mesela devlet korumasında sayılan çocuklar özel okula ücretsiz devam edebiliyor.

Koruyucu anne olalı 3 sene oldu sanırım. Nasıl gidiyor hayat?

Çocukla hayatım aynı çocuk doğurmuş insanlarınki gibi gidiyor. Yalnız anneler çocuklarıyla nasıl bir hayat yaşıyorsa ben de aynısını yaşıyorum. Sabah kalkıyoruz, giydiriyorum, yuvaya götürüyorum. Akşam okuldan alıyorum, parka gidiyoruz, o ne istiyorsa onu yapıyoruz. Ben çalıştığım için bir bakıcımız var tabii... Hatta onlar sayesinde kocaman bir aile olduk.

Nasıl yani?

Piti benim koruyucu çocuğum. Aslında öyle bir laf yok ama ben öyle diyorum. Onun sayesinde bir ailem oldu. Bakıcımız Ayşe ve onun ailesi benim ailem oldu. Onların amcaları, teyzeleri de Piti’nin amcası, teyzesi oldu. Ve biz böylece kocaman bir aile oluşturduk. Hiçbirinin arasında kan bağı yok ama kan bağı olan ailelerden çok daha kuvvetli bir aile haline geldik.

Nereden aklına geldi koruyucu aile olmak?

2013’teki Nevruz’da ben çok umutluydum. Türkiye’nin terörsüz, savaşsız, ölümlerin olmadığı güzel bir ülke olacağına dair çok büyük bir umut beslemiştim. Bütün bu ümitler bende “artık bir çocuk büyütebilirim” hissini uyandırdı. Daha doğrusu madem ülkemiz böyle güzel bir hale geldi, o zaman ben de ülkem için bir şey yapayım. Hissim buydu. 'Ben ülkem için ne yapabilirim' diye düşündüm. Tek başına bir kadın olarak da aklıma ilk gelen şey, yuvadan bir çocuk almak oldu. Doğurmak falan değil. Bireysel bir yardım ama ülkenin bir bütününün küçük bir parçasına katkı… Tüm motivasyonum buydu. O sırada Vatan gazetesinde yazıyordum. Hemen bu duygularla yazımı yazdım. Ertesi sabah da internetten araştırdım, 'nereden, nasıl çocuk evlat ediniliyor' diye.

O sırada aklında sadece evlat edinmek var herhalde...

Tabii... Başka bir formül bilmiyordum. Kuruma gittim, yaşımı sordular. O zaman 43 yaşındaydım, suratlar ekşidi ve “Eğer küçük bebek istiyorsanız, yaşınız maksimum 40 olmalıydı. Bebek alamazsınız. Şimdi yazılırsanız, 2 yıl sonra size sıra gelir. O zaman da 5 yaşında bir çocuk alabilirsiniz” dediler. Ben de hayatımda hiç çocuk bakmadığım için açıkçası 5 yaşında bir çocuk bana çok büyük geldi. Hiçbir geçmişimiz olmaksızın büyüyecekti. İki yabancı olarak aynı evi paylaşacaktık. 'Başka ne olabilir?' diye sorunca koruyucu aile formülünü anlattılar.

“15 bin kimseli-kimsesiz çocuk var”

Neymiş koruyucu aile?

Tüm Türkiye genelindeki yetiştirme yurtlarında veya benzer yurtlarda, aşağı yukarı 15 bin “kağıt üstünde kimseli ama aslında kimsesiz” çocuk var. Yani bu çocukların ana babaları aslında var ve onların nüfuslarına kayıtlılar. Fakat bu ebeveynler çocuklarını bir takım sebeplerden dolayı yuvaya bırakmışlar ve yine bir takım sebeplerden dolayı o çocukları geri alamıyorlar fakat çocuğun evlatlık verilmesini de istemiyorlar. Yani hem “evlatlık verilebilir” kâğıdını imzalamıyor, hem de bu çocuklarla hiçbir surette ilgilenmiyorlar.

Bu nasıl bir şey?

Bu, bir çocuk için olabilecek en büyük travma. Çünkü nüfus kâğıdına bakınca bir anne baba var fakat o kişiler hiçbir zaman gelmiyor, arayıp sormuyorlar. Bu çocukların gözleri hep kapıda... İşte bu çocuklar orada ziyan olmasın diyerek bir ara formül bulunuyor. Bu, Avrupa ve Amerika’da da yapılan, fosterchild/fosterparents denen şey. Mesela Hollanda’da çok yaygın, orada yuva neredeyse yok. Türkiye aslında 1985’te bu işe girdi ama o zamandan bu yana koruyucu ailelik çok az oldu. Şimdi şimdi yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Evlatlık edinmenin ön provası değil. Sonu oraya varacak diye bir şey yok. Ama olabilir de.

Şimdiye kadar hayatta yaptığın en iyi şey ne, diye sorduklarında, cevabım “Piti’yi almak” oluyor. Tabii sağlıklı, cin gibi, kendine güvenli, sosyal olduğu için çok mutluyum.

Biyolojik aile bu süreçte fikrini değiştirip çocuğunun evlatlık verilmesine izin verebilir mi?

Evet. Zaten biyolojik aileye 3-4 yılda bir soruluyor. Eskiden koruyucu aile açısından bu bir travma idi. Çünkü çocuk onlardan alınıp evlatlık almaya şartları uyan aileye veriliyordu. Ama yeni eklenen bir yönetmeliğe göre, eğer çocuk, koruyucu aile yanındaysa ve onunla aile ilişkisi kurmuşsa, yaş farkına bakılmaksızın evlat edinmede öncelikli olan koruyucu aile oluyor.

Şu an Türkiye’de ne kadar koruyucu aile var?

4 bine yakın. Nüfusa oranla en çok Denizli’de var.

Neden Denizli?

Anladığım kadarıyla Denizli’deki ilk koruyucu aile oranın önde gelen, tanınmış, sevilen ailelerinden biri. Örnek oluyorlar. Zamanla derneklerini kuruyorlar. Küçük bir kent olduğu için insanlar birbirlerinden özeniyor.

Sen artık tecrübeli bir koruyucu annesin. Zor bir şey mi bu?

Koruyucu anne olmanın doğurmuş bir anne olmaktan herhangi bir farkı yok. Çünkü o çocuk 7/24 sizinle beraber. Sizlerin çocuğunuzla yaşadığınız şeylerin aynısını yaşıyoruz.

“İstediğimiz özel okula, çocuğumuzu yüzde 100 bursla gönderebiliyoruz”

Peki, koruyucu ailelerin biyolojik ailelerden ne farkı var? Devletin kolaylaştırıcı düzenlemeleri var mı?

Öncelikle bazı avantajlarımız var. Biz istediğimiz her özel okula çocuğumuzu yüzde 100 bursla gönderebiliyoruz. Her özel okulun en az yüzde 2 oranında devlet koruması altında çocuklara (bizim çocukların resmi statüsü bu: devlet koruması altında çocuk) kontenjanı var. Devlet hastanelerinde ücretsiz tedavi olabiliyorlar. Ayrıca bazı anlaşmalı özel hastanelerde de ücretsiz tedavileri yapılabiliyor. Bu, benim açımdan olağanüstü bir avantaj. Devlet bu yönetmelikle sağlık ve eğitim yükünü koruyucu ailelerin üzerinden almış oluyor. Hatta bizlere maaş da veriyorlar. Çok değil. Çocuğun yaşına göre değişen bir maaş. Ben şu an 450 TL alıyorum, okula başlayınca bu 800 TL oluyor. Eğer üniversiteye kadar okutursan, 1000 TL’ye kadar çıkıyor. SBS, üniversite hazırlık kursları için ciddi yardımda bulunuyor devlet aileye.



Piti.JPG

Mutlu Tönbekici'nin kızı Piti...


Peki, dezavantajları nedir?

Kağıt üzerinde bir takım işlemler yaptığında sen muhakkak surette kurumla, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü ile işbirliği içerisinde olmak durumundasın. Okula yazdırırken, onların yazı yazmaları gerekiyor. Pasaport çıkartırken kurumdan bir uzmanın kayyum tayin edilmesi gerekiyor. O kayyum sana vekâlet veriyor, onunla beraber gidiyorsun, pasaport çıkartıyorsun. Keza vize de öyle... Bunlar bir kere oluyor ama. Ondan sonra aynı vekâletle işlerini halledebiliyorsun.

Havaalanında, otellerde, vs. soyadlarınızın farklı olması sorun oluyor mu?

Biz her seyahatimizde izin alıyoruz. Ama mesela 1 aylık bir seyahat için bir kere izin alınıyor. Yurtdışı için de valilikten izin alınıyor. Ama bunlar öyle çok uzun zaman alan şeyler değil.

“Bürokrasi bezdirici değildi”

Ben de onu soracaktım. İlk andan itibaren karşılaştığın bürokrasi bezdirici miydi?

Hayır, değildi. Aksine beklenmedik bir pratiklik söz konusuydu. Açıkçası benim işlerim çok hızlı oldu. Başvurduktan sonra 2-3 ay içinde bütün ön işlemler tamamlandı. Bezdiren tek unsur, devlet hastanesinden tam teşekküllü bir sağlık raporu almak. Kurum işi çok ciddiye alıyor. En başta eve iki kere geliyor. Sizinle sohbet ediyor, eve bakıyor, çocuğa hangi odayı vereceğinizi, evi nasıl düzenleyeceğinizi soruyor. Kurum, verdiğin beş referansa tek tek telefon ederek “Bu insan çocuk bakmaya ehil midir? Yeterli midir?” diye görüşüyor.

Bir gelir sınırı var mı?

Miktar sınırı yok ama düzenli bir gelir olmasını istiyorlar. Bu, maaş bordrosu olabilir, bir kira kontratı olabilir. İşlemler en fazla 6 ay sürebiliyor. Bu sürenin sonunda çocukların dosyalarına bakın, diye çağırıyorlar.

Peki bu kısım nasıl oluyor? Nasıl seçiliyor bir çocuk?

Evet, bu kısım önemli. Herkes bir yurda girip etrafındaki çocuklara bakıp içlerinden birini seçeceğini sanıyor. Ve tabii bunun da çok zor olacağını düşünüyor. Ben de öyle sanıyordum ve bu korkunç vehim yüzünden bu işi uzun zaman erteledim. Ama asla böyle olmuyor. Çok daha medeni ve doğru bir formül bulmuşlar.

Nasıl bir formül?

Evvela senin önüne çocukların dosyası geliyor. Sadece iki dosya… Bakıyorsun ve çocukla, geçmişiyle, neden orada olduğuyla, anne babasıyla ilgili her şeyi okuyorsun. Varsa anne babanın bağımlılığından çocuğun kaç kilo doğduğuna kadar… Kesinlikle yalan yok. Eğer birine “tamam” diye karar verirsen, senin için yurttan randevu alıyorlar. Bu arada okurlara hatırlatayım: Başvuran kişinin ilk muhatap olduğu makam yurt değil, kurum. İkisi farklı ve başka yerlerde. Yurda da bir sürü çok ciddi güvenlik önlemleri eşliğinde giriyorsun. Ve o küçük bebelerin kaldığı binaya gidip bir odada bekliyorsun. Senin seçtiğin bebek geliyor, eline veriyorlar. 15 dakika kadar onunla bir iletişim kurmaya çalışıyorsun.

Kucağına alabildin mi ilk anda?

Kucağıma veriyorlar zaten. İstedikleri şey çocukla bağlantı kurabilmen…

Ne hissettiğini hatırlıyor musun?

Daha evvel çocuk bakmışlığım yok. Çocuklarla bir temasım da olmamış. Hatta çok korkardım çocuklardan. O an açıkçası bir ağlama geldi bana, durduramıyorum ağlamamı. Büyük bir korku, endişe, merhamet… Hayatının artık çok çok çok değişeceğine dair bir belirsizlik hissi - ki bu çok abartılı bir duyguymuş, şimdi öyle düşünüyorum. Herhalde hamile kaldığını öğrendiğinde bütün kadınların hissettiği duyguya benzer bir şey olmalı. Çok yakıcı duygular içinde ciddi olarak boğulduğumu hissettim. Ne yapacağını da bilmiyorsun… Çocuk ise o masum, o kadar minik ki… Göz teması bile kuramıyor.

Ne kadardı bebek?

5-6 aylık. Hiç de küçük değildi ay olarak ama prematüre doğduğu için gelişimi iki ay geriden geliyordu. Sonra bebeği aldılar, “bu akşam düşünün siz” dediler. Ben kendimi yurdun bahçesine attım, hareket edecek halim yoktu. Orada bir bankta kalakaldım. Hamile kaldığında seçim diye bir şey yok, ne düştüyse rahmine onu doğuracaksan. Ama burada bir seçime zorlanıyorsun. Toplam üç seçme hakkın var. Yani üç çocuk görebiliyorsun. Biri için “hayır” dersen, artık o çocukla hiçbir alakan kalmıyor.

“Sen kimsin ki neyi ret ediyorsun, neyi seçmiyorsun”

Neler geçti aklından?

“Sen kimsin ki neyi reddediyorsun, neyi seçmiyorsun”, dedim kendi kendime. Bu bir kısmettir! Bu çocuğun zaten bir kere kaderiyle çok büyük oynanmış. “Senin” dedim “ne haddine bir kere daha bu çocuğun kaderiyle oynamak? Bunu sen yapamazsın” dedim. Aslında neden tereddüt ettiğimi ve bunları düşündüğümü de bilmiyorum.

O gecen nasıl geçti?

O gece çok ağladım. Hayatta her şeyi tek yaptığım için o gün de yalnızdım. Ve otobüsle gitmiştim. Dönüşte otobüsteki insanların yüzüne bakıyordum, acaba ona mı benzer buna mı benzer diye. O otobüstekilerden birisi çocuğun babası veya annesi de olabilir. Bilmiyorsun ki. Aslında yurda girip de çocuğu görene kadar moralim çok iyiydi. Sonra çocuğu görünce birden bire sanırım gerçeklikle karşı karşıya geldim. “Uçurumdan korkacak ne var ki!” deyip sonra uçurumun kenarına gelince yüreğinin tuhaf olması, içinin kalkması gibi… O gece, neden bilmiyorum, çok ağladım. Çok çok minnacık, çok çok zayıf, çok çok çelimsizdi. Hayatımda gördüğüm en çelimsiz çocuktu. “Sen almazsan kim alacak? Özellikle onu alman gerekiyor” dedim ama bir yandan da korkuyordum.

Bazı avantajlarımız var. Biz istediğimiz her özel okula çocuğumuzu yüzde 100 bursla gönderebiliyoruz. Devlet hastanelerinde hatta bazı özel hastanelerde de ücretsiz tedavi olabiliyorlar.

Sonra bir daha ne zaman gördün kızını?

Hemen ertesi gün gelmemi söylemişlerdi zaten… Bu kez arabayla gittim. Bütün gün beraber olduk. Ondan sonra karar verecektim. Bu sefer misafir odasında değil de, çocuk odasına beraberdik. Yani hep yatıp kalktıkları oda. Telefon falan her şeyi kapıda bırakıyorsun. “İşte bak, seninki orada uyuyor” dediler. Öyle uyuyordu hakikaten. Uyandırdık. Sütü böyle vereceksin, altını böyle değiştireceksin, böyle yıkayacaksın diye gösterdiler bana... O kadar sessiz, o kadar tepkisizdi ki… Akşam oldu. Ben artık gideyim, dedim. Bir Cuma günüydü. Oradaki görevli anne (orada çalışan görevli bakıcılara anne deniyor) “Eee, istemiyor musun çocuğu?” diye sordu. Haftasonu bir düşüneyim, dedim. “Ne düşüneceksin! Bak, çok sakin, bu seni hiç üzmez. Araya hafta sonu falan girmesin” dedi.

Ne yaptın?

Birden telefonlar edildi, kağıtlar geldi, bir şeyler imzalandı. Ben cuma akşamı elimde bir bebekle evime geldim. Sonra İclal’e (Aydın), arkadaşlarıma haber verdim, eskilerini getirmelerini rica ettim. Anında geldiler, bir kamyon dolusu eşya, hepsini yeni almışlardı. Şimdi düşünüyorum da, eğer o gün yuvada böyle yapmasalardı, belki bir daha oraya gitmeyecektim. Çünkü şeytan sürekli olarak “boşver, boşver” deyip bir tarafından çekiyor. Onlar da sanırım bunu bildikleri için veya benim tereddüdümü gördükleri için böyle bir şey yaptılar. İyi ki de yapmışlar! Fakat en güldüğüm şey şu, o çok sakin, seni hiç üzmez dedikleri çocuk var ya! Hahaha.. Bu kadar mı yaramaz, bu kadar mı zıpır olur! O çelimsiz çocuk nasıl büyüdü, nasıl canlandı, anlatamam. Kök söktürüyor!

Kızına bakınca kendinle gurur duyuyor musun?

Yok. Ben kendimle gurur duyma duygusunu bilmiyorum. Başka konularda da öyle. Ama kendimi iyi hissediyorum. Bu kesin!

“Hayatta yaptığım en iyi şey, Piti’yi almak”

Onu böyle mutlu, sağlıklı görünce, ne hissediyorsun?

Şimdiye kadar hayatta yaptığın en iyi şey ne, diye sorduklarında, cevabım “Piti’yi almak” oluyor. Tabii sağlıklı, cin gibi, kendine güvenli, sosyal olduğu için çok mutluyum. Aksi olsaydı da yine severdim o ayrı ama böyle olması iyice mutlu ediyor. İyi ki böyle bir çocuk olmuş. Yani o cılız, çırpı, zayıf çocuğun büyüyüp serpilebileceğine dair açıkçası pek umudum yoktu. Hatta o kadar sakin ve dünyayla ilgisizdi ki otizmli mi diye de şüpheleniyordum. Düşünsenize bir hafta göz teması kurmaya çalışması için uğraştık! Doktorumuz, “ne kadar çok uyaran olursa o kadar iyi” dedi, ben de onu markete, düğüne, kahveye, çocuk tiyatrosuna, parka, deniz kenarına, aklına gelebilecek her yere götürdüm. Şimdi şahane!



mutlu%20tonbekici%20ikili%20foto_2.jpg

Tönbekici, koruyucu aileliği düşünenlere "Hiç düşünmesinler. Ben düşünene kadar benimki 3,5 yaşına geldi. Hayat çok hızlı akıp gidiyor" diyor.


Çok öpen, koklayan bir anne misin?

Başka türlü annelik olur mu?

Bu üç sene senin tahmin ettiğinden daha mı zor, daha mı kolay geçti?

Benim tahmin ettiğimden çok daha kolay geçti. Sadece bir ara o kadar hareketlendi ki kafasını kırmadan bu dönemi geçirebilecek miyiz diye endişelendim. Bir anda fırrr diye alıp başını gidiyordu. Ama artık daha temkinli, annesinden uzaklaşmaması gerektiğini biliyor. Bir de konuşmayı da çok hızlı çözdü dolayısıyla şimdi şu an çok daha sağlam, güvenli bir durumdayız. Ama koruyucu aileliğin herhangi bir zorluğunu çekmedim, tam tersi kolaylığını yaşıyorum. Özellikle de eğitim konusunda. Çünkü yuvaya başladı ve ben yuvaya para vermiyorum.

Yalnız anne olmak zor mu? Artı koruyucu aile olmak!

Yalnız koruyucu aile olmanın, yalnız anne olmaktan farkı yok. Yalnız anne olmak, sanırım maddi durumla ve sana destek olacak birinin olup olmamasına bağlı. İyi bir bakıcı da olabilir, anneanne de… Ben o anlamda hiç yalnız değilim. Ayşe var. Benim annem, ailem yok. Ama Ayşe’nin kendisi ve ailesi ve sülalesi bu konuda çok yardımcı. O yüzden şanslıyım. Maddi durumum da böyle bir şeye imkan veriyor çok şükür. Ama maddi durumu imkan vermeyen yalnız anneler -koruyucu veya biyolojik- ne yapıyor, bilmiyorum. Çok zor!

Piti sana ne diyor?

Anne…

Peki durumun farkında mı Piti? Paylaşmak gerekiyor mu? Ona bu durumu bir masalla anlatmaya çalıştığından söz etmiştin.

Tabii ki paylaşmak gerekiyor. Ancak bu, bir gün kenara çekip “yavrum bak şimdi sana bir şey söyleyeceğim” diye anlatılmaması gereken bir şey. Daha ziyade doğal bir şeymiş gibi ve zaman içine yayarak anlatılması gereken bir konu. Ben, koruyucu aile sohbetlerinin hepsini özellikle onun yanında yapıyorum. Diğer koruyucu ailelerdeki çocuklarla bir arada olması için de çaba gösteriyorum. Keza evet, bir masal var. Onun çeşitli versiyonlarını yatmadan evvel her gün anlatıyorum. O daha çok balık hikayesini seviyor gerçi…

“İki risk var”

Peki bir gün gelip ailesi onu isterse ne yaparsın? Hukuken ne yapabilirsin? Bu senin en büyük korkun mu?

Bu, benim korkum değil. Neden bilmiyorum, başından beri de hiç olmadı. Bunu düşündüm ama endişeyle düşünmedim. Doğruya doğru; iki risk var. Ya biyolojik ailesi geri dönüp çocuğu isteyebilir ya da evlatlık statüsüne geçebilir. Evlatlık statüsüne geçtiğinde yönetmelik diyor ki koruyucu aile önceliklidir. Koruyucu aile çocuğu evlat edinmek istediğini açık ve net ifade etmiyorsa o zaman çocuk evlat edinmek isteyen başka bir aileye verilebiliyor. Bu noktada çok dikkatli olmak gerekiyor. Sosyal çalışmacının yazacağı rapor çok önemli. Onun “evet, bu koruyucu aile isteklidir, yeterlidir, çocukla çok iyi bir aile bağı kurulmuştur. Evlatlık alma önceliğinin bu aileye verilmesi gerekir” diye yazması gerekiyor.

Çocuğunuzun biyolojik ailesi şu ana kadar seninle hiç temasa geçti mi?

Hayır. Zaten benimle temasa geçemezler. Kurumla temasa geçip çocuğu görmek isteyebilirler. Bizim biyolojik aile ile görüşmemiz ve ilişki kurmamız yasak. Böyle bir talep şimdiye kadar olmadı. Zaten böyle bir talepte bulunan aileler çok az. Koruyucu ailelere verilen çocukların yüzde 100’e yakını ailelerinin hiç gelip görmediği çocuklar. Çünkü belli aralıklarla ziyaret eden biyolojik aileler için de büyük bir şok. Düşünsenize yurda geliyorlar ve burada yok deniyor bir anda. Ama eğer bir gün çıkıp gelirlerse, açıkçası yapabileceğim bir şey yok. Ama bu durum çok çok nadiren oluyor. Binde 2 gibi bir oran olduğu söyleniyor.

Koruyucu ailelerle görüşüyor musunuz?

Tabii.. Bir derneğimiz var, birbirimize fikren destek oluyoruz.

Bu koruyucu ailelik uygulamasını devlet kolaylaştırmak için uğraşıyor mu? Sanırım Emine Erdoğan’ın sahiplendiği bir proje bu.

Evet, Emine Hanım, Gönül Elçileri diye bir program yürütüyor. Ancak benim bundan koruyucu aile olduktan sonra haberim oldu. Gazeteci olduğum halde haberdar değildim projeden. Ama elbette bir faydası vardır. Burada mesele şu: Koruyucu ailelik nedir, insanlar bilmiyor. On beş günde bir gidip yuvada çocuk görmek, gofret vermek ve üç beş parça eşya götürmek sanılıyor. “Sevgi evinde mi kalınıyor?” diyor. Aslını bilen de koşulları bilmiyor. Bana durmadan aynı soru geliyor mesela: “Bekar olunca vermiyorlar değil mi?”. Her şeyi bilen bu sefer de “ama ya ailesi geri alırsa?” diyor. Kafalar çok karışıyor. Daha net kamu spotları olmalı.

Bir de başvuranlara kurumun çok ama çok nazik davranması gerek. Zira çok hassas oluyor başvuranlar. En ufacık bir ters davranışta insanlar vazgeçiyor. Bu kararı verip o kapıdan girene kadar, çok fırtınalar geçirmiş oluyor insanlar. Günlerce uykusuz kalma ve litrelerce gözyaşıyla oraya geliniyor. Kapıda kimlik alan kişiye kadar herkes bunun ne kadar zor bir karar olduğunu bilmeli. Ve ona göre davranmalı.

'Türk erkekleri sanki yeniden sünnet olacaklarmış gibi direniyor'

Senin koruyucu aileliği teşvik etmek için yürüttüğün bir kampanya da var galiba...

Ben elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Konuşmalar yapıyorum. Bir kişiyi etkilesem kârdır diye bakıyorum. Bin çocuğu ailelendirmek istiyorum.

Bu işin kolaylaştırılması için kime ne düşüyor? Ne yapılabilir?

Aslında Hollanda’daki model doğru. Koruyucu ailelik bir evlat edinme modelinin dışında bir şey olmalı. Ama biz Türkler çocukla çok derin bağlar kuruyoruz, çok seviyoruz, çok bağlanıyoruz. Bu hem iyi hem kötü. Yeni yönetmelikle “elimden alacaklar” korkusu bir nebze kalktı ancak yönetmeliğe uyulmadığı zamanlar da oluyor. Hakimlerin de bunun farkında olması gerekiyor.

Koruyucu aileliği düşünen insanlara ne dersin? Neyi düşünsünler, neyi tartsınlar?

Hiç düşünmesinler. Çünkü düşünene kadar benimki 3,5 yaşına girdi. Hayat çok hızlı akıp gidiyor. Düşünecek hiçbir şey yok. Erkekler nasıl ikna edilir, bilmiyorum. Koruyucu aile ve evlatlık meselesinde Türk erkekleri sanki yeniden sünnet olacaklarmış gibi direniyorlar. Bence kadın gitsin, alsın eve getirsin. Bir kere o çocuk eve girdi mi, o gülücükleri dağıttı mı tamam. O çocuklar kendilerini sevdirmeyi çok iyi beceriyorlar. Doğan çocuk da, bu çocuklar da kısmetleriyle geliyorlar. Koruyucu ailelik müessesi ne kadar yayılırsa, biz o kadar topluma yararlı bireyler yetiştiririz.

Kaynak: Al Jazeera
 
iyi akşamlarrrrr
yeni arkadaşlar gelmiş hoşgelmişşş....ben de uzun bir aradan sonra hoşgeldim.yazdıklarınızı okudum selcanmehmetcan sizin adınıza çok sevindim inanın.ilk okuduğumda içim cız etti eyvah dedim kararı okuyunca çok mutlu oldum.başvuru yapan arkadaşlarım da en kısa zamana kavuşurlar inş yavrularına.
arkadaşlar bekleme konusundan bahsetmişsiniz bir onceki sayfada,ben birşey eklemek isterim nacizane,evet biraz işlemıer yavaş işliyor olabilir ama oradaki memur arkadaşların da ilgilendiği kişi sadece biz değiliz..sadece cocukları yerleştirmekle uğraşmıyorlar ki,yerleşen cocuğun takibi,aile görüşmesi,süreç içerisinde çıkan sorunlar bunların hepsiyle ilgileniyorlar.sadece başvuru yapan aileleri denetlemek için evlerine gitmiyorlar yerleştirdikleri çocuklarım da denetimine gidiyorlar.işin evrak .kısımları ayrı dosya kısmı ayrı ....sadece koruyucu aileler değil biyolojik aile kısmı ayrı ..kasıtlı birşey olduğunu düşünmüyorum ben,tabii isitsnalar vardır onlar için birşey diyemiyeceğim...
biz kısmına gelince iyiyiz...hatta çok iyiyiz
yaşımız gereği çok soru soruyor,öğrenmek istiyor,merak ediyor ..bu kısmı sağlıklı atlatırsam sırtımız yere gelmez diyorum ben....ama aramızaki bağ çok kuvvetli....6 yıl olmuş,ne adar hızlı geçmiş....ne kadar güzel bir altı yıl olmuş,tadını çıkara çıkara,büyümesini keyifle izleyerek ve bir sürü güzel anı biriktirerek.....
 
bu arada biz başka bir şehre taşındık,merak edenler olabilir....sıkıntı olmadı.yeni şehir,yeni uzmanlar.....ailesi görüşme talep ettiğinde uçağa atlayıp gidiyoruz...eski uzmanımızın eşliğinde görüşüyorlar.bu da dip not olarak kalsın tayin olursak ne olur diyen arkadaşlar için......biz bu yüzden memleketimizden başvuru yapmıştık şimdi çok sorun yaşamıyoruz ailemizin yanında iki gün kalıp dönüyoruz.hem hasret gideriyoruz
 
bu arada biz başka bir şehre taşındık,merak edenler olabilir....sıkıntı olmadı.yeni şehir,yeni uzmanlar.....ailesi görüşme talep ettiğinde uçağa atlayıp gidiyoruz...eski uzmanımızın eşliğinde görüşüyorlar.bu da dip not olarak kalsın tayin olursak ne olur diyen arkadaşlar için......biz bu yüzden memleketimizden başvuru yapmıştık şimdi çok sorun yaşamıyoruz ailemizin yanında iki gün kalıp dönüyoruz.hem hasret gideriyoruz

Merhaba. Sizden taktikler alabilir miyim:)
 
Saatlerdir okuyorum üniversite öğrencisi olduğum zamanlardan beri hep düşünüp çok istediğim bir duygu kan bağı olmayan bir kalbe evini kalbini açmak ciddi manada istiyorum eşime zaman zaman bahsediyordum sıcak bakıyor çok şükür biz 4 sene olacak evliyiz ama bebeği bir kaç ay oldu düşünüyoruz ama koruyucu ailelik için eşimle konuşmayı bir cana yuva olmayı istiyorum bu sorun olur mu acaba benek de düşünmek aynı zmanda
 
Saatlerdir okuyorum üniversite öğrencisi olduğum zamanlardan beri hep düşünüp çok istediğim bir duygu kan bağı olmayan bir kalbe evini kalbini açmak ciddi manada istiyorum eşime zaman zaman bahsediyordum sıcak bakıyor çok şükür biz 4 sene olacak evliyiz ama bebeği bir kaç ay oldu düşünüyoruz ama koruyucu ailelik için eşimle konuşmayı bir cana yuva olmayı istiyorum bu sorun olur mu acaba benek de düşünmek aynı zmanda

Sizi tebrik ediyorum... Hiç düşünmeden yola koyulun.. İnanılmaz kıymetli bir iş. Kafanıza takılan sorularla ilgili İlinizdeki Çocuk hizmetleri Koruyucu Aile birimine gidip bilgi edinebilirsiniz ... Hatta gitmeden sadece telefon etseniz bile olur. Maddi olarak zorlanacağını düşünüp tereddüt edenler için de öğrendiğim şu bilgiyi de paylaşayım ki, kabul ederseniz devlet aile yanına emanet ettiği bu çocukların masraflarına düzenli katkıda da bulunuyor.

Müracaatınızdan itibaren çocuğun teslim edilmesi için en az 1 yıl beklemeyi gözden çıkartın. Çünkü sistem çok ağır işliyor. Ancak kız yerine erkek tercih ederseniz belki bu bekleme süresi kısalabiliyor. Çünkü rağbet gören cinsiyet kız imiş.

Ben bekar olduğum için rol model olarak baba figürü olmadığından erkek yerine kız çocuk tercihinde bulundum. Ancak evli çiftlerin de çoğunluğunun tercihi maalesef yine kız olmaktaymış. Bunu duyunca yuvada büyümeye çırpınan erkek yavrucaklara içim gitti. Keşke hepsine ev sahipliği yapabilsem.

Bir ailenin koruyucu ailelik yapabileceği sayı maksimum 3. Planım 1 ile başlayıp, zaman içerisinde nasipse 3'e kadar çıkmak. Tabi haliyle diğer ikisi de kız olmak zorunda.
 
Sizi tebrik ediyorum... Hiç düşünmeden yola koyulun.. İnanılmaz kıymetli bir iş. Kafanıza takılan sorularla ilgili İlinizdeki Çocuk hizmetleri Koruyucu Aile birimine gidip bilgi edinebilirsiniz ... Hatta gitmeden sadece telefon etseniz bile olur. Maddi olarak zorlanacağını düşünüp tereddüt edenler için de öğrendiğim şu bilgiyi de paylaşayım ki, kabul ederseniz devlet aile yanına emanet ettiği bu çocukların masraflarına düzenli katkıda da bulunuyor.

Müracaatınızdan itibaren çocuğun teslim edilmesi için en az 1 yıl beklemeyi gözden çıkartın. Çünkü sistem çok ağır işliyor. Ancak kız yerine erkek tercih ederseniz belki bu bekleme süresi kısalabiliyor. Çünkü rağbet gören cinsiyet kız imiş.

Ben bekar olduğum için rol model olarak baba figürü olmadığından erkek yerine kız çocuk tercihinde bulundum. Ancak evli çiftlerin de çoğunluğunun tercihi maalesef yine kız olmaktaymış. Bunu duyunca yuvada büyümeye çırpınan erkek yavrucaklara içim gitti. Keşke hepsine ev sahipliği yapabilsem.

Bir ailenin koruyucu ailelik yapabileceği sayı maksimum 3. Planım 1 ile başlayıp, zaman içerisinde nasipse 3'e kadar çıkmak. Tabi haliyle diğer ikisi de kız olmak zorunda.
Ben erkek düşünüyorum baştan beri ama bekleme konusunu sanmıyorum çok olacagını bulunduğum ilde 50 yi geçmez koruyucu aile bitaz araştırdım ve valilik teşvik amaçlı toplantılar dahi yapmış talep çok çok az burada 150 civarı çocuk varmış hatta koruyucu aile tanına verilebilicek önümüzdeki hafta eşimle gitmeyi planlıyorum bu akşamda konuşacahım deytalıca zaten zaman zaman bu fikrimi dile getirirm ona da umarım herşey guzel olur
 
X